Osmanlı’da “Sosyal Medya” Vazifesi Gören Yazma Eser Sayfaları



Yazma eserler, Osmanlı döneminde pahalı nesneler olduğu için, bütçesi kısıtlı olan insanlar sahaflardan bu eserleri kiralayarak okuma ihtiyaçlarını karşılarlardı. Bu, toplumda oldukça yaygın bir gelenekti. Kiralanan bu yazma eserler genellikle dost meclislerinde, okuma bilen bir şahsiyet tarafından sesli olarak okunur ve dinleyiciler de heyecanla bu okumayı dinlerdi. Bu bağlamda, kiralanan yazma eserlerin sayfalarına bazen okuyucular tarafından notlar düşülürdü. Bu notlar arasında bazen resimler çizilir, şiirler yazılır veya tarihler not edilirdi. Hatta, yazma eserler farklı kişiler tarafından kiralandığı için, sayfalarında bazen çetin tartışmaların izleri de görülürdü.

Elif Sezer Aydınlı’nın 2018 tarihli Unusual Readers in Early Modern Istanbul adlı makalesinde bu tür notlara dair oldukça "hoş" bazı örnekler yer alıyor. Elbette daha fazla örnek için makalenin kendisine başvurmak gerekir; ancak, bu kısa yazıda yalnızca "çetin tartışma" içeren bir örneği paylaşmak istiyorum.

Elif Sezer Aydınlı’nın aktardığına göre, kiralanan bir Hikâye-i Fîrûzşâh kitabının sayfalarında oldukça “esaslı” bir tartışma yaşanmış. Osmanlı İstanbul’unda bir gün, bir grup bu kitabı kiralamış ve Yağlıkçı Selim Ağa, kitabı okuduktan sonra sayfalardan birine “Kabataş’da Yağlıkcı Selim Ağa kırâ‘at itmişdir,” notunu düşmüş. Buraya kadar her şey normal. Ancak, anlaşılan Yağlıkçı Selim Ağa döneminde oldukça fazla kitap okuyan biriydi ki, bu durum birilerini rahatsız etmiş. Kitabı kiralayan başka biri, aynı notun yanına şu ifadeyi eklemiş: “Ne aceb bu cildi Yaglıkçı Selim kırâ‘at eylemiş […] bu pûzeveng ne kadar kitâb varsa kırâ‘at etmişdir.”

Öte yandan, Yağlıkçı Selim Ağa’nın o dönemde sevenleri de var gibi görünüyor. Zira kitabı kiralayan başka bir kişi, onu savunmayı kendine görev bilmiş ve şu notu yazmış: “Yâ senin ne vazîfen? Niçün nâfile boş laf urursun? Selim Ağa’ya pür kurbân olasun. Çok kitâb okursan […] adamsan sen de oku.”

Özetle, Tülün Değirmenci’nin Bir Kitabı Kaç Kişi Okur makalesinde de vurguladığı gibi, sosyal medya benzeri hususlar bu topraklara hiç de yabancı değil gibi görünüyor.


Amadeo Preziosi’nin resmettiği bir 19. yüzyıl kahvehanesi.
Kahvehaneler Osmanlı’da bu tarz hikayelerin okunduğu en temel mekanlardandı.